Birecik Tarihi
EVLİYA ÇELEBİ GÖZÜYLE BİRECİK( [1])
1645 miladi yılında Birecik ilçesinin o dönem mevcut görünümü ve genel bilgilerini Evliya Çelebi şöyle anlatır. “Nizip’ten ayrılıp 6 saat mesafede bulunan Birecik’e geldik.
Birecik kalesinin vasıfları: Birecik Fırat kenarında bir şahika (zirve) üzerindedir. Abbasoğulları devletinden Halife Harun Reşid’ın oturduğu şehir olan Bağdat’ın faydalı bir iskelesidir diye Abbasiler tarafından imar edilmiş tamir ve bakımı yapılmıştır. Kraldan krala devredilerek nihayet Çerkes memluklularından Muhammed Kansu Ğavri tarafından 1516 da I. Selim Hana (Yavuz Selim) devredilmiştir. Urfa eyaletinde Sancak merkezi olarak tahsis edilmiştir. Sancak beyinin Has’ı [2] 290220 akçedir. Timar’ı 109,[3] Zeameti 15 adet olup Alaybeyi, Askeri ve yüzbaşısı vardır. Savaş çıktığı takdirde Alaybeyinin emrinde 200 askeri hazırdır. 150 akçelik mübarek kazadır. 70 tane köyü var. Bu nahiye ve köylerden ilçe (Mahkeme) hâkimliğine senelik 6 kise gelir hâsıl olur. Şeyhul islamı, (Müftü) Nakıb’ul Eşrafı (Şeyh) İlçe Genel Reisi, İskele başında gümrük müdürü ve iskele müdürü vardır. İskele müdürü Karaman beylerinden mühteşem bir şahsiyet olup bütün çalışan gemiler onun emrindedir. Senelik Suruç haricinde diğer şehirlerden 70 yük akçe parasal kar’ı vardır. Kars kalesi görevlilerine buradan pay verilir. Aziz bir emanettir.
Birecik Kalesinin Şekli: Mübarek ve Muazzam Fırat nehrinin doğu tarafında Kuzeye meyilli yalçın bir kaya üzerinde Feleklere kafa tutan, göze hoş görülen bir kaledir. Yapım şekli 6 lı olup burçları ve duvarları gayet sağlamdır. Kalenin her parçası birbirine bakar vaziyettedir. Koruma hendekleri yoktur. Zira dört tarafı cehennemdeki Gaya kuyusu gibidir. Kayaları çeşitli yırtıcı kuşların yuva merkezi halindedir. Çepecevre her tarafı belli değildir. Güney tarafında iç kaleye bakan kısmında bir demir kapı mevcuttur. Tamamı üç katlıdır. Ama iç kalenin yapı biçimi o kadar sert ve zorlukludur ki ancak Mardin kalesi bu kaleye benzer. Kale çevresi dokuz kat kadar toprak ile korunak yapılmış Fırata bakar vaziyettedir. Evleri Fevkani ve Tahtani tipindedir. Alay beyinin sarayı, Belediye sarayı, Mahkeme hâkimi sarayı, Melik Ahmet, Paşalı sarayı, hacı kapıcı sarayı gayet mamurdur. Görevden alınmış olan Dizdar Halil Ağa aşağıda oturuyor. Fakat görevli kale dizdarları iç kalede oturmaktadırlar. Kaleden ayrılan görevli Dizdarlar görevden azlolunur.(atılır) Zira çok kıymetli bir kale olup kaleyi koruyan patlamaya hazır 70 top bulunmaktadır. Kayalıklarda birçok suyolu bulunmaktadır. Cephanesi zahire anbarları (Arpa Buğday) ve muhteşem mağaraları vardır.
İç kalede Selim Han Camii vardır.(Günümüzde mevcut değildir.) Diğer binalar ve evler dış kale surları içindedir. 11 adet mihrablı camisi ve mescidi vardır. Şeyh Tekkesi, Çocuk okulu, İskele başında Han’ı Hamamı, çok faydalı ve güzel çarşısı ve pazarı vardır. Burası Halep, Bağdat gibi iki büyük şehrin iskelesi niteliğinde olduğu için dükkânlarında en kıymetli eşyalar mevcuttur. Gayet munbit olan Birecik sahrasına “Vadi’i Zeytun derler”.
İLÇEMİZİN KURULUŞU VE İSMİ
Birecik’in kaynaklar’da ve tarihi vesikalarda geçen ilk ismi Birta’dır. Kelimenin antik Aramice’deki telaffuzu ve okunuş şekli böyledir. Birtha şeklinde telaffuzu ise Latince okunuş şeklidir. El Bire, Biretul Furat, Kal’at-ul Biyreh, gibi isimlerin tamamı bu isimden türetilmiştir. Bu kelimeler genelde Arapça okunuşu ve telaffuzu şekilleridir. Grek kaynaklarında Βίrtha veya Makedonopolis olarak geçer Grekler toplumları asimile etmek maksadı ile işgal ettikleri şehirlerin isimlerini değiştirirlerdi. İslam’i kaynakların coğrafya bilgilerini veren ilk eserlerinden biri olan İbni Hurdazibe’nin ‘’El Memalik’u ve Elmesalik’’ isimli eseri Birecik’ten Ardı Beyza olarak bahseder [4] Fakat Ardi Beyda, yani beyaz toprak bir yer isminden fazla bir bölge ismidir. Mesela Tarihi Za’ma (Zeugma) şehri de ardi Beyda da yer alır. Dolayısıyla Ardi Beyda’da birçok yerleşim alanı mevcuttur. Ancak Kal’a-tu Beyda bu yerleşim yerlerinden biri olup Birecik ilçesi için kullanılır.
Meşhur İslam coğrafyacısı Yakuti, Mu’camul Buldan isimli eserinde Birecik’ten El Bireh olarak bahseder[5]. Yakuti söz konusu eserinde : “Bu Bire kalesi Samsat yakınlarında, Halep ile Rum hududu arasındadır. Sağlam bir kale olup büyük bir kıymete haiz ve geniş ovaları vardır. Günümüzde Selahaddin’in (Eyyubi) oğlu Melik Zahir Davud‘un elindedir. Kendisine kardeşi, Halep Valisi Melik Zahir Gazi Giyasettin tarafından İkta yolu ile verildi.’’ Demektedir.
Tarihçi Kalkaşandi ‘’Subhul A’şa’’ isimli eserinde: Birecik Kalesinin İslam devletleri döneminde Kinnesrin (Suriye) şehri topraklarına dâhil olduğunu ve genelde Şam eyaleti sınırları içinde kabul edildiğini, İslam coğrafyacılarına göre dördüncü. İklimde bulunduğunu söyler. [6]
Hama Valisi Ebu el fida Takvimul Buldan isimli eserinde İlçemizin İsmi ‘’El Biyretü, El Biyreh’’ olarak zikredilir. Zira Takvim’ul Buldan isimli eserin sahibi ismin tahlilini ve harflerin delalet ettiği çıkış noktalarını izah edip ‘’ya’’ harfinin sukun işareti taşıdığını söyler. Bu şekildeki bir okunuş “Biyreh” şeklinde bir telaffuza sebep olur. [7] Bunun yanında İslam öncesi bazı Hırıstiyanlara ait kaynaklarında Apame, Apamea, Zaugma, Bira, Bireh, Birsa, Biria, Birtha, Birta, Birt, Bir, Kar-şulmanu-Aşarid, Claidipolis, Berecik, Belecik, gibi muhtelif isimlerle de isimlendirilmiştir.
Arap tarihçisi Filistinli Arif El Arif, Birta kelimesinin antik Arami’ce bir kelime olduğunu söylemektedir. Bu tarihçiye göre Aramice’de Birta kale anlamına gelmektedir. Arapça’da Birr kelimesi = iyilik, Bi’r kelimesi ise kuyu anlamına gelir. Kale anlamına Arapça’da genelde ‘’Hısn veya Kal’a’’ veya Burc kelimeleri kullanılır. Dolayısıyla ilk İslam devletinin bu kaleyi fetih etmesinden sonra ismi üzerinde herhangi bir değişiklik olmamıştır. “Bire” kelimesi aynen kullanılmıştır. Fakat mecburiyetten olacak ki Bire kelimesine Furat ismi eklenerek ‘’ Bire-t-ul Furat’’ = Fırat’ın Biresi olarak anılmaya başlanmıştır. Zira birden fazla Bire şehri olduğundan ancak bu şekilde hangi Bire’nin kastedildiği anlaşılır.
Birth kelimesi yukarıda da değindiğimiz gibi Antik Aramice’de kale anlamına geldiğini söylemiştik. Günümüzde konuşulan Aramice 6000 yıl önceki Arami dilinden çok farklıdır. Bu kelime Antik Arami’ce de Kale anlamına geldiğine göre şehrin ilk kurucuları şehri kale şeklinde inşa etmişlerdir. Muhtemelen etrafı basit surlarla çevrili küçük bir yerleşim yeri olmalıdır. İsim ve ait olduğu dil doğrultusunda bir inceleme yaparsak İlçenin ilk defa Arami’ce konuşan bir kavim tarafından kurulduğu ortaya çıkar.
Antik Aramice’yi konuşan en eski kavimlerin başında Halef kültürüne mensub olan Akad ve Subariler gelmektedir. Akad’lar genelde orta Mezopotamya da daha aktif olduk- larına göre kuzey Mezopotamya’da aktif olan bir kavim kalır ki bu kavim milattan 5000 yıl kadar önce yaşayan Subarilerdir.
Subari kavminin günümüzdeki Ceylanpınar bölgesinde yaşayan ve Sümerler’den çok önceleri yaşadıkları bilinen bir kavim oldukları, yörede yapılan kazılardan anlaşılmıştır. Subarilerin yoğunlukla yaşadığı Ceylanpınar bölgesinde bu gün Suriye topraklarında kalmış Tıl-al Halef te ve diğer yakın yerleşim merkezlerinde yapılan kazılar bunu ispatlamıştır. Subariler, Süryani ve Asurî olarak bilinen kavmin ataları olup genelde Sami ırka mensup kavimlerin atalarıdır. Bu kavmin ilk atası ise İslam Âlemi tarafından İdris olarak tanınan bir peygamberdir. İşte bu zat Antik aramice konuşur. Süryaniler bu Peygambere Hermes derler. Nitekim Subarilerin inandığı din olan Sabiizmin de üç peygamberinden birinin ismi Hermestir.[8]
Sürayni tarihçilere göre İdris peygamber döneminde Subari kavmi tarafından bölgede 180 yerleşim yeri kurulmuştur. Bu 180 yerleşim yerinin tamamının isimleri Antik Aramicedir. İşte bu yerleşim yerlerinden biri de Birta dır. Subarilerle ilgili bilgilerimiz kısıtlıdır. Ancak bilinen tek şey yazının icadından çok önce bu kavmin bölgemizde yaşadığıdır.
İlçemizin Subariler döneminde nasıl bir konuma sahip olduğunu tespit etmek gayet güçtür. Muhtemelen ilk defa şehir statüsünde basit bir kalesi bulunan bir yerleşim merkezi olarak Fırat nehri sahilinde kurulmuş olabilir. Ancak bu daha önce aynı yerde başka kavimlerin belirli sürelerle barınmasına engel değildir. İlk defa kendisine isim verilmesi ve bölgede bir yerleşim yeri olarak Birta ismi ile anılması, etrafına basıt koruma duvarlarının çekilerek korumaya alınması, Subariler dönemine rastlamaktadır. Tarih olarak Milattan önce 8000 yılı olduğunu tahmin ediyoruz.
Yine bazı tarihçilere göre Tevrat’ta Bi’rut olarak geçen şehrin de Birecik olduğu söylenir. Ancak Tevrat’taki Bi’rut şehrinin Filistin-Nablus yolu üzerinde bulunan El Bire şehri olma ihtimali daha yüksektir.
Nahru-ul Zahab isimli eserin sahibi Kâmil bin Hüseyin bin Mustafa el Bali, ilçenin İslami dönemde bilinen isminin Bire olduğunu söylemektedir. [9]
Fakat şu da bir gerçek ki tarihte bu isimle anılan birçok şehir ve köy bulunmaktadır. Şimdi bunlardan tespit ettiklerimizden bazılarına bakalım.
Birincisi: İspanya’da Kurtuba (Madrit) yakınlarındaki Elbire şehridir. Avrupalılar bu şehri ‘’Leberium’’ olarak isimlendirirler. Müslümanlar El Bireh derler.
İkincisi: Filistin’de bulunan Ramallah kasabasına bağlı Elbire şehridir. Bu şehir Kudüs ile Nablus şehirleri arasındadır.
Üçüncüsü: Bisan şehri yakınlarında bir köy adıdır. 1922 yılı nüfusu 200 civarında idi. 1945 yılı nüfusu 260 civarına çıktı.
Dördüncüsü: Filistin’de El Halil şehri yakınlarında bulunan bir köydür. Ayrıca Lübnan’da bu isimle anılan üç köy bulunmaktadır.
Beşincisi: Suriye’de Münbic kasabasına 8 km mesafede Elbire isminde bir köy ismidir.
Altıncısı: Suriye’nin Bab şehrinden 6 km uzaklıkta Bire isimli bir köydür.
Yedincisi: Halep yakınlarında Bire isminde bir beldedir. Tadıf’e yakın Batnan olarak bilinen bir vadi içindedir. Bu beldeye Bire-t-ul Halep derler.
Sekizincisi: Tarihi Kefertab şehri yakınlarında Bire isminde bir beldedir. Bu belde Cezireti ibni Ömer’de (Mezopotamya toprakları) bulunmaktadır.
Dokuzuncusu: Şam vilayeti yakınlarında Bire isminde bir belde ismidir. Buka’a şehrine bağlıdır.
Onuncusu: Yine Şam vilayeti bölgesinde Hadise bölgesi yakınlarında Bire adında bir beldedir.[10]
Onbirinci Bire ise Urfa iline bağlı Birecik ilçesidir. Ancak birçok bölge coğrafyacısı ve tarihçisi bu şehirleri ve köyleri bazen birbirine karıştırmış ve kendi dönemlerindeki ulaşım kısıtlılığı sebebi ile olsa gerek ki tarihi olayları anlatırken hataya düşmüşlerdir.
Mesela Filistin’de bulunan el Bire’de büyük bir kilise bulunmaktadır. Bu kilise Hıristiyan âlemi tarafından kutsal sayılır. Nasranîlerin (Hıristiyan) inancına göre Hz İsa (A:S) ve annesi Meryem Yahudilerden kaçarak uzun süre buraya sığınmışlardır.
Bazı tarihçiler Filistin’deki El Bire şehrindeki bu Kilisenin varlığını bilmedikleri için Kilisenin Birecik’te olduğunu iddia etmişlerdir. Yine Evliya ve Esfiya biyografilerini kaleme alan birçok yazar Birecik’te bulunan bazı Evliyaların kabirlerini İspanya’daki Endülüs Emevi devleti döneminde meşhur olan, El Bire olarak bilinen şehirde bulunduğunu söylemişlerdir.
Asur tabletlerinde Tılbursib veya Tılbirsa olarak geçen şehrin Birecik olduğu söylense de Asurca’da bu isim birçok şehir için kullanılmaktadır. Asurca’da Burs-Bursi-bursib keli- meleri Aramice de olduğu gibi kale anlamına gelmektedir. Zira Asur’ca antik Arami’cenin bir lehçesidir. Fakat Asur devletinde birden fazla Bursib bulunmaktadır. Tıl kelmesi günümüzde Arapça’da hala kullanılmakta olan bir kelime olup tepe veya yüksek yer anlamına gelmektedir. Fakat bu isim Sami dil gurubuna ait olup ve birçok sami dilde aynı manaya kullanılmıştır.
Birecik Miladi 9. asırda Arami krallığı Bitadini’lerin başkentliğini de yapmıştır. Tıl kelimesi günümüzde hala halkımız arasında da birçok yerleşim merkezi için isim olarak kullanılmaktadır. Nitekim Fırat sahili boyunca mevcut olan yerleşim yerlerinin tamamının eski isimleri Tıl kelimesi ile başlar.
Mesela Tıl-ak (Dorucak) köyü, Tılvez (Meteler), Tıl-ubur (Geçittepe), Tıl-musa (Keskince), Tıl-mecnun (Mağaralının mezrası), Tıl-far (Bozdere), Tıl-eylat (Mezra merkez), Tıl-al-farm (Mezra Fatih Mah.), Tıl-az (Fıstıközü) köyü. Gibi. Bu köylerin tamamında birer yerleşim höyüğü mevcuttur.
Birecik ilçesi genelde ilk İslam devletleri döneminde “Ardi Beyza” veya “Kale’i Beyda” (Beyaz kale ) ismi ile anılmıştır. Bunun en bariz sebeplerinden biri şehrin kalesinin beyaz kaya üzerine yapılmış olması ve yine kale duvarlarının beyaz Havara (kireç) taşlarından olmasıdır.
El Bire veya Bire İslami fetihler döneminde Sahabeden İyad nin Ganem tarafından kuşatılmış, önce İslam olmaya davet edilmiş ve o dönemin halkının ekserisi Müslümanlığı kabul etmeyip cizye (gayri müslimlerden alınan vergi) ödeme şartı ile İslam egemenliğini kabul etmiştir. Daha sonra kısmen ve uzun bir devrede göç ile gelip yerleşmiş olan Arap ve diğer Müslüman kavimler sayesinde İslam olmuşlardır. Şehir sarp ve yüksek bir kayanın üzerine yapılmış kalesi ile meşhurdur. Birecik kalesinin ilk defa hangi kavim tarafından yapıldığı kesin olarak tespit edilememiştir. Ancak eski ve basit olan kale duvarları, yapısı ve içindeki gizli tüneller göz önünde bulundurulduğu takdirde Hititler tarafından bu günki yerinde Subarilerden sonra yeniden yapıldığı tahmin edilebilir. Bilindiği üzere Hititler döneminde şehirlerde yeraltı tünellerin yapımı çok yaygındı. Birecik kalesinin de içinde kalenin altından kayalar delinerek Fırat kıyısına doğru birçok tünel çıkmaktadır. Bunlardan birisi çok geniş ve büyüktür. Fakat günümüzde çökmeler neticesinde kısmen tıkanmış veya dolmuş vaziyettedir. Birecik kalesinin surlarını geniş bir şekilde ciddi tamirden geçirten 1477–1478 tarihleri arasında Memluk Sultanı Sultan Kayıtbay’dır.
Bazı tarihçiler Birecik’in Romalılar döneminde Za’ma Zağma olarak isimlendirildiğini söylemektedir.[11] Fakat birçok İslam coğrafyacısı, başta büyük âlim Sam’ani El Ensab isimli eserinde Za’ma nın Birecik’ten ayrı bir şehir olduğunu söyler. Yakuti de Mu’camul Buldan isimli eserinde Zeugma ismini zeğma olarak kullanarak bu şehri El Bire den ayrı bir şehir olarak tarif etmektedir. [12] Nitekim günümüzde Zeugma olarak anılan bu şehrin harabeleri Nizip, Belkıs köyü yakınlarında arkeolojik kazılarla ortaya çıkartılmıştır. Birecik milattan önce Asurlular döneminde Harran-Kaniş-Karum (Kayseri) ticaret yolu üzerinde bulunan bir geçit şehri olduğundan çok gelişmiş, tarihteki önemi sürekli yükselmiştir.
Mezopotamya’da yaşayan tüm topluluklar tarih boyunca Anadolu’ya gitmek için Fırat’ı iki yerden geçmişlerdir. Bunlardan biri Adıyaman’ın Samsat ilçesi, yakınlarında bir geçittir. Diğeri ise Birecik’tir. Birecik’in tarihteki bu geçit yeri şehrin 8 km kuzey batısında yer alan Tıl-übür (Geçittepe köyü) yakınlarındadır.
Bu tarihi ticaret yolu günümüzde Birecik barajı gölü altında kalmıştır. Geçit ilçeye bağlı Tılmusa olarak isimlendirilen (Keskince) köyü yakınlarında Tılubur Geçittepe köyü ile Belkıs, Zeugma arasına yapılmış bir köprüden yapılmakta idi. Baraj gölü yapılmadan önce bu köprünün harabelerinin az bir kısmını görmek mümkündü. Ancak çeşitli kaynaklarda bu geçiş köprüsü Roma veya Bizanslılara mal edilmektedir. Fakat onlar mevcut köprüyü genişletip yeniden inşa etmişlerdir. Zira Hitit, Asur gibi devletler döneminde burası geçit yeridir. Muhtemelen bu dönemdeki köprü biraz daha basit idi.
Yöre halkı Birecik İsmini ‘’Bira-çuk’’ olarak kullanır. Yöresel Kürtçe ‘de Çuk = Küçük anlamına gelir. Bu şekilde anıldığı zaman Küçük kale anlamına gelmektedir. Bir kısım Birecik halkı ise Bira-çık olarak telaffuz eder ki bu da dik kale anlamına gelir.
Fakat ne Kürtçe’de ne de Türkçe’de Bire kelimesinin kale anlamında kullanıldığını gösteren bir karine mevcut değildir. Kelimenin aslı Arami’cedir. Bu nedenle her iki dile de kelime aynen aktarılmıştır. Fakat genelde Birecik halkının Kürtçe konuşanlarına ‘’bir’’ kelime- sinin anlamını sorsanız size kuyu demektir, Diye cevap verirler. Türkçe’de bir = 1 sayısı anlamına kullanılır.
[1] Evliya Celebi Seyhatnamesi Osmanlıca Basım 3, cilt sayfa 146–147
[2] Has: Senelik Geliri 100.000 akçeyi aşan dirlik
[3]-Zeamet: Yıllık geliri 20000–100000 akçe arasında olan ve esas olarak askeri bir görev karşılığı tahsis edilen dirlikİslamiyet’in başlarından itibaren fethedilen arazinin kuru mülkiyeti, devlet hazinesine kalıyor, devlet de bu arazinin yalnız tasarrufunu kişilere bırakıyordu, özel mülkiyete konu olmayan, fakat üzerinde halk tarafından ziraat yapılabilen bu topraklara "miri arazi" denirdiBu arazideki çalışmalardan devletin haraç alması masraflı bir teşkilatı gerektirdiğinden Osmanlı Devleti bu hakkı dirlik sahiplerine verdiDirliklerin sırası şöyle idi: Has, zeamet, tımarAyrıca yurtluk ve ocaklılar da vardıTımar ve zeamet sahipleri askeri birer kumandan durumundaydızeamet sahibi zeametin bulunduğu yerde oturmak, orada mülki görevler yapmak, asker yetiştirmek ve hazırlamak zorundaydıZeametin en küçük sınıfına "kılıç" adı verilirdiGeliri 30000 akçe olan bir zeametin ilk 20000 akçesi, kılıç, geri kalanı hisse adını alırdıBir zeamet boş kaldığında, kılıç kısmı parçalanarak tımara çevrilemez, başka zeamete veya tımara katılamazdıBir zeamet boşaldığı zaman boşalma sebebine bakılırdı, ölüm sebebiyle boşalmada ölenin savaşabilecek yetenekte çocuğu varsa zeamet ona verilirdiErkek evlada verilen zeametin babasına tahsis edilenle aynı değerde olması gerekmezdiOsmanlı İmparatorluğu toprakları içinde Bağdat, Basra, Mısır, Yemen Habeş eyaletleriyle Halep ve Cezayir-i Bahr-i Sefid eyaletlerinin bazı sancaklarında tımar ve zeamet yoktuZeametler, 1839 Tanzimat Fermanı'ndan önce uygulamadan kalkmıştır.
[4] -El Mesaliku Ve El Memalik, Sayfa 73 / Abdullah Bin Abdullah Bin Hurdazibe / Leydin-Beril Matbaası–1889 baskısı
[5] Mu’camul Buldan-cilt 3, sayfa 343 -Cilt 1.sayfa 562 / Yakut El hamevi / Darul Sadr –Beyrut–1977 baskısı
[6] Subhul A’şa- Kalkaşandi. Cilt 4 sayfa 138-Mısır Kitapları Yayınevi –Kahire 1966
[7] Takvimul Buldan-İmadeddin İsmail bin Muhammed ebul fida, Sayfa 51
[8] E.Sever. Asur Tarihi sayfa 255
[9] Nahru Zahab fi tarihi Haleb-c 3 sayfa 571/ Maruniye Matbaası/ Halep
[10] Tevzi-i Muştebe Fi Zabti Esmai Ravat ve Ensabahum ve alkabahom, İbni Nasıreddin Şemseddin Muhammed El Kaysı- Müessesetü Risale -Beyrut 1993.Cilt 1 sayfa 330
[11] 1902 yılı Halep vilayet salnamesi. Orijinal Osmanlıca basım sayfa 334
[12] Mu’camul Buldan- Yakuti-cilt 3, sayfa 343